Edebiyat

21 Aralık 2015 Pazartesi

Mor rende

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Hava soğuktu fakat güneş yüzümü yakıyordu. Şaka gibi dimi soğuktan mont ile dolaşırken güneş ışınlarının yeryüzüne vurduğu yerler sıcacıktı. Doğudan bir güvecin yaklaştı. Dolaştı dolaştı bizim evin balkonuna yaklaştı. Dolaşarak biraz vakit harcadı. Sanki birini bekliyormuş gibi. Koşarak eve gitmeye başladım. Cebimdeki üç beş bozukluklar anahtarlığı çıkartırken sağa sola savruldular.
Kapıyı açtım ve balkona koştum. Yüzümde bir tebessüm oluştu. Demek ki beklediği kişi bendim galiba. Balkonun kapısını açmaya çalıştım. Uçuverdi olduğu yerden. Kanat çırpışının seslerini duyuyordum. Gelme, korkuyorum senden gelme der gibi kanat çırpıyordu. Gelse yanıma, bir bilse beni bir tanısa ne kadar da çok severdi halbuki. O an benden kaçarken güvercin, klavyedeki boşluk tuşu gibi hissettim kendimi. Çok yer kaplıyorsun be yasin. Ama boşsun. Sevenim yok özleyenim yok. Olmaması ne kadar da güzel. Gün gelir bir kişi sever seni, bir kişi özler seni tüm duygunun acısını ondan çıkartırsın. Öyle seversin ki onu diz çökersin dünyanın yüzüne. Yalnızlık biraz da her şeyin kıymetini bilmenin ta kendisidir. Güvercin ufacık ayaklarıyla balkonun mermerlerinde dolaşırken birden kulağım çınladı. Benim kulak çınlamalarım çok meşhurdur bilir misiniz? Çınladıysa eğer benim kulak, koptu kopacaktır vukaat. Keşke bir güvercinim olsa tüm sırrımı anlatsam ona. Sevdiğim kadını anlatsam diye hayal ederken birden balkonun kapısı açılı verdi. Annem güvercini korkuttu. Güvercin kaçtı. Günlerdir onu beklesem bile bir daha geri gelmedi. Galiba talih kuşunu kaçırmıştım. Akşam arkadaşlarımla buluştum. Eski sınıf arkadaşımın abisinin ölümünün üzerinden 1 yıl geçmişti. Kur’an-ı kerim okundu.
Şehit olmuştu. Şehit kardeşiyle arkadaşlık yapmaktan çok mutluydum yere göğe sığmıyordu sevincim. Babası sakat, abisi yok kendisi okuyordu. Arada bir telefon açıp hal hatır soruyordum ama nafile. Bilemezdim tabi içindeki acıyı. Yemek dağıtıldı ve arkadaşlarla biraz eskileri yâd ettikten sonra evlere dağıldık. Eve geldiğimde yengem anneme hediye olarak mor rende almıştı. Aldım rendeyi karşıma başladım ağzıma geleni saymaya. Buda mı tesadüf ulan? Neden sen ulan? Neden mor? Başka renk mi yoktu da seni aldı? Bunları rende ye söylerken kulağıma biri fısıldadı.
‘’Anlat bana evlat özlemini anlat.’’ Soluma baktığımda anneannem odada ve tüm olan biteni izlemiş olmalı. 18 yıldır çok hata yaptım ama hiç bu kadar utanmamıştım. Sustum.
Demek susacak kadar çok seviyorsun he.
Bak anneannenden sana nasihat.
Seviyorsan eğer birini,
Ya bir tek o bilecek sevdiğini.
Ya da öyle bir söyleyeceksin ki sevdiğini,
Aynı anda tüm ülke bilecek sen ile onun kıymetini.
Ama asla susmayacaksın. Bana sus annene sus babana sus ama asla ona karşı susma. Kaybetmekten daha acı ne var biliyor musun torun. Göz göre göre kaybetmek.
anneannem odadan çıkınca mor rendeye öyle bir kızdım ki, sanki ben ondan daha çok morarmıştım. Başıma ne işler açtın al bak görüyor musun?
Ama rende ile konuşmam hiç normal değildi. Sanki anneannem karşımda bir insan varmış gibi karşıladı durumu. Mor rendeyi aldım mutfağın en güzel köşesine koydum. Mutfağın kralı sensin bundan sonra. Senin yerin burası. Ertesi gün mutfağa gittiğimde çekmecede buldum. Yine aynı yerine mutfağın en güzel köşesine koydum. Üç gün aynısını yaşadım. Artık annem bıkmıştı. Akşam yemeğinde herkesin olduğu bir gün sordu.

Bu rendenin yerini kim değiştiriyor?

Ben değiştiriyorum anne. Bundan sonra onun yeri burası olacak. Bu arada onun adı rende değil mor rende. Anlıyor musun onun rengi mor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder